2 Ağustos 2009 Pazar

Akraba Evliliğinin Zararları Nelerdir

Bazı hastalıklar kalıtsaldır. Yani, ana¬babalardan çocuklara geçer. Zeka geriliğinin bazı türleri, enzim eksikliğine bağlı bazı hastalıklar, yarık dudak (tavşan dudak) gibi vücut anormallikleri, bazı kan hastalıkları bunlara örnektir.
. Ailevi hastalıkların bazılan, ana veya babada görünür bir şekilde olmasa bile, anne veya baba bu hastalığın genini kromozomlarında taşıyor olabilir. Eğer bu hastalığı ebeveynlerden yalnızca birisi taşıyorsa, doğacak çocukta hastalık ortaya çıkmayabilir. Fakat doğan .çocuklann bazıları da, anne ve
babaları gibi hastalığı kendi çocuklarına geçirmek üzere .taşırlar. Eğer hem
anne hem de babaaynı hastalık genini taşıyorsa, bunlardan doğacak çocuklarda hastalık ortaya çıkar. Aynı geni taşıyan bir erkekle' bir kadının evlenmesi, nadir olabilecek bir rastlantıdır. Fakat teyze, hala, amca, dayı gibi yakın akraba çocuklan ile evlenme durumunda bu rastlantının şansı artar. Çünkü, evlenmeler aynı kan bağından (sülaleden) dir ve bu sülalede hastalık geni bulunmaktadır. Kardeş çocuklarının evlenmelerinde yasal bir engel olmamakla birlikte yakın akrabalar, evlenme kararını verirken titiz davran¬malı, hatta gerekiyorsa bir sağlı~ kuruluşuna başvurmalıdırlar.
Medeni kanunumuz, kişilerin, amca,. dayı, hala, teyze gibi birinci derece akrabalarla evlenmelerini yasaklamıştır. Öte yandan, "Umumi Bıfsızsıhha Kanunu" na göre, evlenmek isteyen çiftler sağlık muayenesinden geçmek
. zorundadırlar.

Nişanlılık Dönemi

Medeni kanunumuza göre "nişan" evlenme vaadi ile iki ayn cins insanın yaptıklan sözleşmedir. Bu dönem, taraflann birbirlerini daha iyi tanımalan için imkan sag-lar. Bu dönemde nişanlılar,
ortak düşünce ve zevklerini gözleme, akrabalan ile tanışma ve evlilikleri ile ilgili planlar yapma fırsatı bulurlar.
Nişanlılık mutlak evlenmeyi gerektirmez. Bu dönemde, yapılması düşü¬nülen evliliğin sağlıksız ve mutsuz olacağı görüşü ortaya çıkmışsa, nişan bozulur, evlenme vaadi ortadan kalkar, Bu sebeple, nişanlık döneminde çiftler, kendilerini, olduklarından farklı göstermeye çalışmamalı, karşı tarafa gerçek düşüncelerini söylemeye ve kişiliklerini göstermeye çalışmalıdırlar. Bunun aksi, insanın kendisini ve müstakbel eşini kandırmak olur.
Bazı kişiler "evlilikte keramet vardır" görüşü ile nişanı bozmak isteyen çiftleri evlenmeye zorlamaya çalışırlar. Bu zorlamanın kurulacak aile birliğinin iyiliğine olduğu söylenemez.
Bazı yörelerde evlilik öncesi dönemde sözü edilen konulardan biri de "başlık" parasıdır. Başlık, evlenmek isteyen erkeğin, evlenmek istediği kızın ailesine verdiği paradır. Başlık yüzünden pek çok çiftin evlenemediği, birçok genç kızın istemediği halde, istenilen miktarda parayı sağlayan bir kişiye verildiği ve böylece mutsuz evlilikler yapıldığı bilinen bir gerçektir. Bugünkü toplum yapımıza tamamen ters düşen başlık verme uygulamaları giderek azalmaktadır. Bu uygulamanın tamamen ortadan kaldınlmasına çalışmak bir. yurttaşlık görevi sayılmalıdır.

Evlenme Kararı Nasıl Verilir

Evlilik sorumluluklan olan bir birliktir.
Evlenmeye karar veren kişinin bu sorumluluklara önceden hazır olması gerekir. Kişiler, bu olgunluğa erişip erişmediklerine kendileri karar vermeli¬dir
Ancak, sağlıklı bir evlilik kurabilmek için; belirli bir kronolojik olgunluga (yaşa) erişmiş olmanın yanı sıra, kişinin, eğitimini tamamlamış, gelir sağlayan bir işe sahip olmuş ve askerlik gibi aile ortamından uzunca bir süre ayn kalmasına sebep olarakgörevlerini tamamlamış olması, toplumu¬muzca aranılan hususlardır.
Aynca, kanunlarımızda, evlenebilmek için aranan şartlar vardır.. Evlen¬me yaşı bunlardan biridir. Kanunlanmıza göre 18 yaş kişiyi reşit kılar...
Evlenme dahil özlük haklannı kullanma hakkı verir. Erken evlenme aile sağlığı açısından birçok sorun doğar. Henüz kişilik özellikleri tam belirlen¬meden girişilen evliliğin mutlu ve uzun ömürlü olması şüphelidir. Hele çocuk sahibi olup ana-babalık sorumluluğunu üstlenme, çok genç çiftler için büyük zorluklar doğurabilir.
Erken yaşta evlenme yanısıra, müstakbel eşler arasındaki aşın yaş farkı, eş seçiminde aile büyüklerinin baskı yapmalan gibi faktörler de evlilik
üzerinde olumsuz etkiler yapmaktadır.

Evlilik Nedir

Türk Medeni Kanununda evlilik, "karşı cinsten iki insanın yasal olarak geçerli hayat ortaklığı" diye tanımlanmaktadır. Aynı anda birden çok eşle evlenme (poli~ami) kanunlarımızda kabul edilmez.
Sağlıklı bir evlilik kurmak için dikkat edilmesi gereken bazı noktalar
vardır:


Konunun devaamını sitemizde detaylı olarak bulabilirsiniz.

Ailenin Eğitim Görevi

Çocukların eğitimi ve yetiştirilmesi ailede başlar, okulda ve çevrede sürer. Aile, en etkili eğitim kurumudur. Kişilik, aile ortamında gelişir. Çocu14ann eğitimi yönünden babanın olduğu kadar annenin önemi de büyüktür. Çünkü, küçük yaşlardan başlayarak çocuğun en yakını annedir. Ayrıca, çocuğun bakımı, beslenmesi gibi konularda da anne en öndedir. Bu sebeple, bir toplumu oluşturan bireylerin kişiliklerinin oluşmasında anne temel unsurdur. Bu yüzden sosyologlar, bir toplumun sosyal kalkınmışlığını, o toplumdaki kadınlann eğitim düzeyleri ve toplum içindeki yerleri ile ölçerler. Kadınlarımızın eğitimlerine ne kadar önem versek yeridir.

31 Temmuz 2009 Cuma

Ailenin Psikolojik Görevi

Aile bireylerinin oluşturduğu, aile içi ilişkile¬re bağlıdır. Bu ilişkilerin temelini, ana ve babanın birbirlerine karşıtutumları oluşturur. Onlann ilişkileri evin genel havasını belirler. Aile içi görevlerin eşler arasında paylaşılması karşılıklı anlayış, saygı ve sevgi aile mutluluğun temelidir. Ana-baba arasındaki sıcak ilişkiler çocuklara da yayılır. Gergin ve sürtüşmeli ana-baba ilişkileri, çocuklar için tedirgin ve güvenilmez bir aile ortamı yaratır. Eşlerin kişiliklerinin tam olarak birbirine uyduğu bir aile birliğini hayal etmek romantik bir körlüktür. Çünkü kişiler dış görünüş olarak birbirlerine benzemedikleri gibi kişilik olarak da benze¬mezler. Ancak, karı-koca ilişkilerinin sağlığı açısından eşler arasında değer yargıları, zevkler, eğitim düzeyi, sosyal statü, inançlar ve gelecekle ilgili istekler yönünden ne kadar çok benzerlik varsa evlilik birliğinin uyum içinde sürmesi o kadar kolay olur. Bu benzerliklerin ortaya çıkartılması için evlilik ôncesi arkadaşlık ve nişanlılık dönemleri önemli devrelerdir. Bilinmelidir ki, aile mutluğunun devamında karşılıklı anlayış ve hoşgörü önemlidir. Evlilik kurumu, eşlerin kişiliğini yeniden yoğurur ve biçimlendirir. Evlenmeye hazır kişilerin bu değişikliği sağlıklı biçimde yapabilecek olgunluğa erişmiş olmaları gerekir. . .
Bir deneme ve bocalama dönemi geçirmeden sürekli uyum sağlayabilen evli çift yok denecek kadar azdır. Evlenmeden bir süre sonra eşler arasında günlük hayat, aile düzeni, akrabalarla ilişkiler gibi birçok konuda sorun ortaya çıkabilir. Bu sorunların çözümü için aile fertlerinin konuyu aralarında tartışmaları (görüşmeleri) gerekir. Bu sebeple aile içi tartışmalar aile hayatının bir parçasıdır. Ancak, bu sorunları çözerken ve tartışırken bazı kurallara dikkat etmek gerekir:
a. Eşler, değişik görüşlere sahip olduklarım baştan bilmelidirler. Önemli olan, ayrılıkları bilip ortak bir görüşte birleşmeyi sağlamaktır. Bu ise, eşlerin birbirlerini anlamayı istemeleri ile sağlanabilir.
b. Sorunları görmezlikten gelip ertelemektense, tartışmak daha iyidir. Uzlaşma, ancak açık yüreklilikle konuşma ile sağlanabilir.
c. Tartışma için, uygun yer ve zaman seçilmelidir. Eşlerin yorgun ve aç oldukları zamanlar, tartışma için uygun değildir. Eşler özel konularım baş başa tartışmalıdırlar.
d. Tartışmaya suçlayarak başlamamalı, sorular yönelterek karşı tarafın görüşlerini öğrenmeye çalışmalıdır.
e. Tartışma sırasında kişinin kendisini karşısındakinin yerine koyarak (empati) onun gibi düşünmeye çalışması çok kere daha anlayışlı olmasına yardımcı olur.
f. Tartışma, konusundan saptırılmamalı, eski sorunlar ve tatsız günler gündeme getirilmemelidir.
g. Tartışmayı kazanmak değil, bir çözüme ulaşmak amaç olmalıdır.
h. Tartışma, evin dışına taşınılmamalı, akrabalar veya arkadaşlar hakemlik etmeye zorlanmamalıdır.

Ailenin Sosyal Görevi

Bu görev dayanağı, ailenin toplumun temelini oluşturması görüşünden alır. Bunun yanısıra, kendine özgün bir iç yapısı ve işleyişi vardır. Aile, toplumla sürekli alışveriş içinde olan bir birimdir. Aile üyelerinin birbirlerini saymaları, sevmeleri, hak ve görevlerini bilerek davranmaları ilişkilerinin sağlıklı olması bakımından gereklidir. Her küme¬de olduğu gibi ailede de bir önder vardır. Birçok toplumda bu önderlik görevi babaya verilmiştir. Baba, aile birliğinin devamını sağlayan, aileyi dışa karşı savunan, aile içindeki düzeni koruyarak birliği yöneten kişi olarak belirlen¬miştir. Anne ise babanın yardımcısı, aile bireylerini besleyen, çocuklan büyüten, evde sıcaklık ve sevgi sağlayan kişi olarak bilinir. Bununla birlikte,
anne ve babanın görevayırımı eskiden olduğu gibi bu kadar kesin değildir. Bütün dünyada olduğu gibi bizim toplumumuzda da eşlerden herbiri giderek daha eşit rollere sahip olmaktadırlar. Aile içi kararlann alınmasında eşlerin birlikte davranmaları, ekonomik görevin paylaşılmasında oldugu gibi sosyal görevlerde de eşlerin birbirlerine yardımcı olmaları, artık, toplumumuz tarafından beklenilen bir davranıştır.

Ailenin Ekonomik Görevi

Aile, ortak çıkarları olan bir birliktir. Bu çıkarların korunması, ayrıca barınma, beslenme, giyinme gibi ihtiyaçların sağlanması ailenin ekonomik durumu ile ilişkilidir. Türk toplumunda akrabalar arası dayanışma bağları kuvvetli ise de, ailenin ekonomik yönden kendi kendine yeterli olması beklenir. Bu sebeple, yalnız babanın gelir sağladığı geleneksel aile yapısı, zamanımızda annenin, hatta çocukların da çalıştığı ve gelire katkıda bulunduğu bir aile yapısına dönüşmüştür.

30 Temmuz 2009 Perşembe

Ailenin Biyolojik Görevleri

Aile, eşlerin duygusal ihtiyaçlarını karşıla¬dıkları kanunlara dayalı bir birliktir. İnsan neslinin devamı da biyolojik görevle olur. Ancak, çocuk yapma yeteneği ve özgürlüğü ailenin sağlığını ve mutluluğunu engellemeyecek şekilde kullanılmalıdır. Ailenin bakabileceği sayıdan fazla çocuğa sahip olmasının ve ard arda doğan kardeşler arasında iki yıldan az yaş farkının bulunmasının ailelerde özellikle annenin ve çocukların beden ve ruh sağlıklarını bozduğu, bilimsel bir gerçektir. Çünkü bilinmekte¬dir ki, çok ve sık doğum yapan annelerde vücuttaki mineral depoları boşalır; eksikliğine bağlı kansızlık, kalsiyum eksikliğine bağlı kemiklerde şekil bozuklukları ortaya çıkar. Ayrıca, her gebelikte biraz daha zayıflayan rahim (döl yatağı) kasları, son gebelikte görevini yapamaz ve doğum sonunda rahim kasılarak, kanamayı durdurma yeteneğini kaybettiği için anne, aşın kan kaybına bağlı olarak hayatını kaybedebilir. Böyle bir anneyi kurtarmanın tek yolu ameliyatla rahmi çıkarmaktır. Ülkemizde bu sebeple her yıl yüzlerce anne ölmektedir. Çok ve sık doğum yapmış kadınların son doğumlarını ameliyat ile (sezaryen) yapmaları gerekebilir. Çok çocuklu annelerin yaşıtIa¬rına göre daha yaşlı ve çökmüş göründükleri bir gerçektir. Sık gebe kalan annelerin erken ve düşük ağırlıklı bebek (prematüre bebek) doğurma ihtimali daha fazladır.
Çok çocuklu ailelerde çocukların sağlıkları da bozulur. Böyle ailelerde beslenme yetersizlikleri, gelişme gerilikleri ve sıkışık yaşamaya bağlı olarak bulaşıcı hastalıklar da sık görülür. Ayrıca, bu durumda özellikle çocukların bakımları kötüleşir, aile fakirleşir.

Ailenin Görevleri Nelerdir

Ailenin Biyolojik Ekonomik ve sosyal görevleri vardır.
Zaman içinde aile şekil ve özelliklerinde değişiklik olmuşsa da, görevler açısından büyük değişmeler olmamıştır. Bakabileceğinden çok çocuğa sahip olmak, çocukları, anneyi ve tüm aileyi sağlıksız ve mutsuz yapar.Hemen her toplumda ailenin şu görevleri vardır:

Aile Nedir Ve Görevleri Nelerdir

Toplumun en küçük birimi ailedir. Sosyal bir kurum olan aileyi içinde bulunduğ'u toplumun kültürü (değer yargıları, örfleri, gelenekleri) ile kanun¬lar şekillendirir. Toplumlann değişmelerine paralelolarak aile kurumu da zaman içinde şekil değiştirir. Bu sebeple aile, dinamik (gelişip değişen) bir yapıya sahiptir.
Aile, ana, baba ve beraber yaşayan çocuklardan oluşmuştur. Buna "çekirdek aile" denir. Bazı toplumlarda dede, nene, amca, dayı, teyze, hala ve bunların çocukları da aynı aile fertlerinden sayılır. (Geniş aile). Bunu daha da genişletilmiş şekli, akrabalık kurumudur. Aile, en" basit toplumdan en karmaşık olana kadar, hepsinde vardır ve sosyal buların en kuvvetli olarak belirdiği sosyal birimdir. Aile birimi olmadan kazanma ve yaşama uğraşların¬da işbölümü, düzenli olarak cinsel ihtiyacın temini, neslhı devamı, çocuk yetiştirme, kültürün devamhhtı gibi fonksiyonlar alanamaz.
Mutlu bir ailenin kurulmasında evlilik öncesi dönem kadar eşlerin birbirlerine 'karşı olan anlayışlı tutumları da önemlidir...

Ailenin önemli niteliklerinden biri de, aile fertlerinden birinin olumlu veya olumsuz bir etkenin tesiri altında kaldıtında, ailedeki diğer kişilerin de bundan etkilenmeleridir. Hastahklar aileyi bu şekilde etkileyen faktörlerden¬dir. Mesela, yeremin, rob hastahklarımn ve daha birçok hastahtın oluşumun¬da aile içindeki koşulların etkisi büyüktür. Aynı zamanda aile fertlerinden birinin hastalanması bütün aileyi etkiler. Bazı ru4 hastalıkları uzmanları,
, hasta olarak başvuran kişi ile birlikte bütün aileyi tedavi etmek gerektiğini ileri sürerler.

Ergenlikle İlgili Bazı Noktalar

Delikanlılar, doğru bilgilere sahip olduğunda, ergenlik dönemleriyle ilgili sorunlanm daha. rahat çözümleyebilirler. Bu dönemde spor, müzik, resim gibi olumlu uğraşlar vücudun ve kişilinin gelişmesine katkıda bulunur. Gençlerin, karşılaştıkları sorunlar karşısında soğukkanlı olmalarını, sosyal ilişkilerinde daha tutarlı olmalanm sağlar. Bu tür uğ'raşlar gencin duygulanan dengede tumasına yardımcı olur.
Ana - baba ve öğ'retmenlere düşen çok önemli bir görev, ergenlik çağ'ındaki gençlerin, sorunlarını rahatça geçirebilecekleri bir ortam yaratma¬larıdır. Bu dönemde, her genç bir hocalama dönemi geçirir. Bu bocalama dönemi, gencin,gördüğ'ü ilgi ve desteğe göre kısa veya uıun olabilir. Uyumlu bir grup arkadaşlığ'ı sağlama dengeli ve uyumlu bir biçimde karşı cins arkadaşlıklan kurma yetene~ni kazandırma anne, baba, okul ve arkadaşla¬rın görevidir.
Meslek seçİmi genellikle delikanlılık döneminde olmaktadır. Delikanlı, popüler mesleklerden çok, kendi beceri ye yeteneklerine uygun bir meslek seçmelidir. Ancak, hangi meslek geçerse. seçsin, o mesleğe saygı duymalı, bunun mutluluğ'u ve gelecekteki başansı için çok önemli olduğunu bilmelidir. Unutulmamalıdır ki her meslek önemlidir. Her görev özenle yapılmalıdır.
Kişinin, mesleğinnden doyum sağ'laması ve mutluluğunUn temeli bu özendir.
Delikanlılık dolgun zamanda evlenmeye hazırlık dönemidir. Hem kişilerin, hem de toplumlann hayatında çok önemli bir yeri olan aile birliğinin sağ'lıklı bir biçimde kurulabilmesi için delikanlılık dönemindeki ' gençlerin bu konuda doğru ve yeterli bilgiye sahip olmalan gerekir.
Ergenlik, kişilerin sonraki dönemlerini etkileyen önemli bir çağdır. İnsamn kişiliği, bu dönemde şekillenir; eş ve meslek seçİmi gibi önemli k8!arlar bu dönemde alınır. Ayrıca, ergenlikte geçirilen bazı hastalıklar, hayatın sonraki dönemlerinde, o kişinin sağlığ'ını etkileyebilir. Onun için, ergenlik döneminin sağlıklı geçirilmesi önemlidir.

Genç Delikanlılık

kurdUkları ilişkilerde, cinsiyet faktörü ve kişisel değerler eskisine oranla daha büyük bir önem kazanır. Duygularında meydana gelen değişiklik, karşı
.cinstekilerle ilişkiler kurma isteği yaratır. .
Bu aşamada kızlar ve erkekler, birbirlerinin vücut tiplerinden, dış görünüşlerinden çok kişilikleri ile ilgilenirler. Birbirlerinin iç dünyalarım, düşüncelerini, duygularım, hayat anlayışlarım daha iyi tanımaya, idealleri arasındaki benzerlikleri ö~enmeye çalışırlar. Kuracakları yuvadan, gelecek¬le ilgili projelerden söz etmeye başlarıar. Bu dönemde gençlerin' cinsel hayatı, yalnızca kendilerini ilgilendirir. Ana ve babalanna göre hala çocuk olarak görünürlerae de, toplum için artık birer genç ergindirIer, Geleceklerini etkileyecek önemli seçimleri kendileri yaparlar. Evlenebilir, meslek sahibi olabilir, vatandaşlık haklarından yararlamrlar. Seçmede özgürlük olunca, sorumluluk da yüklenmiş olurlar.

28 Temmuz 2009 Salı

Delikanlı

Kızlar: Yüz incelir ve çizgiler son biçimlerini alır. Ergen, yavaş yavaş
kendisiyle ilgilenmeye başlar. Genç kız, kadınlık niteliğine daha da alışır ve yeni vücuduyla daha rahat hareket etmeye başlar.
Erkekler: Yüz,erkek görünümü almaya başlar. Üreme organları son biçimini alır. Görünüş ve davramşlar da kişiliğin son durumuna göre biçimlenir. Bu devrede artık karşı cinsten birine sevgi besleme konusunda bir hazırlık vardır. Bu duygu, bir bakış veya bir dokunmanın yeteceği şekilde en ufak uyarıcı ete geçer.
Ergen, duygusal bağlarım, ana - babasından arkadaşlanna doğru kaydır¬maya başladıkça, grup gittikçe önemli olmaya başlar. Topluluk, onun için tabii bir çeVre olur. Genç, orada rahat hareket eder, grup ailenin yerini alır. Bu, kendisini bekleyen hayata bir uyumdur.larla harek

24 Temmuz 2009 Cuma

Ergenlik Çağında (döneminde) Erkeklerdeki Değişiklikler

Erkeklerde ergenlik, kız çocuklarına göre daha geç başlar, daha uzun
sürer. Bu döne~in özellikleri yüzde sivilcelerin oluşması, sakal ve bıyığın çıkması, sesin kalınlaşması, koltuk altında ve cinsel organ çevresinde kıllanma, hızlı boy artışı, kasıarın gelişmesi ve özellikle omuzların genişleme¬sidir.
Kolay atlatılır. Bazı yiİcut MIgelerinde tüylerin. çıkması, büyük bir tepki yaratmaz. Erkek çocuklar bunu erkeklik simgesi ve cinsel güç olarak kabul eder ve özenirler. Sesin değişmesi, ortalama altı ay sürer. Bu dönemde çocuk sesini tanıyamaz, sıkıntı ve rahatsızlık duyabilir.
Bütün bu değişiklikler ergeni etkiler. Gelişiminin bu dönemine alışmaya çalışır. Ergen, ilgisini aile dışındaki yeni kişilere yöneltir. Bu devredeki çocuk, ana babasının, herşeyi ile fazlasıyla ilgilenmelerinden yakımr, onların işlerine çok karıştıklarım düşünür.

23 Temmuz 2009 Perşembe

Ergenlik Çağında (Döneminde) Kız Çocuklarda ki Değişimler

Cinsel olgunluğa erişen bir kızda, fiziksel ve ruhsal değişiklikler ortaya
çıkar. Vücutta keskin çizgiler kaybolmaya, kollar, bacaklar, kalçalar ve göğüsler bir kadında olduğu gibi biçimlenmeye, koltuk altında ve cinselorgan çevresinde kıllanma ve yüzde sivileeler görülmeye başlar. Bunlar ikincil değişikliklerdir. Asıl önemli değişiklik, yumurta hücresinin olgunlaşması ve adet kanamalarıdır.
Kızlar genellikle 10 - 13 yaşlarında ilk Adetlerini (aybaşı) görürler. Bazııarinda ise adet görme 15 - 16 yaşlarında olur. Yumurtanın olgunlaşması, yumurtalıktan ayrılması ve adet kanamasının olması olaylarının tümüne birden "adet döngüsü" denir. Bir Adet döngüsüortalama 28 gündür. Erişkin bir kadının yumurtalıkıarından her ay (28 günde bir) bir yumurta atılır. Buna yumurtlama (ovulasyon) denir. Bu yumurta erkek hücreleri (sperm) ile birleştiği takdirde gebelik meydana gelecektir. Bir başka deyişle ~rişkin bir kadının ayda bir kez gebe kalma şansı vardır. Gebelik rahirnde gelişe'teği için rahmin her ay muhtemel bir gebelik için hazırlıklı olması gerekir. İşte bu sebeple, yumurtalıkta yumurta.hücresi gelişirken, öte yandan rahim duvarın¬da bir kalınlaşma olayı devam eder. Eğer kadın, o ay gebe kalmazsa rahimdeki bu kalın tabakaya gerek kalmamıştır. Bu sebeple bu tabakanın dışarı atılması grekir. Bu atılma sırasında kanarna olur. Bu olaya Adet kanaması denilir. Diğer bir deyimle adet kanaması, rahim içinde her ay meydana gelen tabakanın ve yumurtanın dışarı atılmasıdır. Adet kanamala¬n, kadın 45 (bazen 4!}) yaşına gelinceye kadar her ay devam eder. Gebelikten başka, bazı hastalıklarda ve ruhsal sıkıntılı durumlarında Adet kanamaların¬da aksamalar görülebilir.
Adetler yem başladığında, adet döngüsünün süreleri düzensizleşir. Bu düzensizlik bazen, 2 - 3 yıl devam eder. Düzenli Adetler başladıktan sonra genellikle 28 günde bir Adet kanaması olmakla birlikte bazı kadırilarda bu süre biraz daha kısa veya uzun olabilir. Her Adet kanaması yaklaşık 3 - 5 gün

sürer. Kanarnanın birinci günü, bir sonraki Adet döngüsünün ilk günüdüdür. Haslıklar, sinirlilik, ruhsal sıkıntılar, yolculuk, yorgunluk, iklim değişiklik¬leri ve diğer bazı nedenler Adet kanamalarının düz Emini bozabilir. Her adet döngüsünde, rahim duvan ka1ınlaşır. Eğer o döngd içinde gebelik meydana. gelmezse Adet kanam8s1 olur. Yumurta döllenirse, gebelik başlar ve gebelik süresince adet kanaması olmaz.

Ergenlik Çağı (Ergenlik Dönemi)

Ergenlik çağı, çocukluktan erişkin devreye geçiş dönemidir. Hızlı fıziksel
büyüme yanında cinsel ve ruhsal gelişme, bu dönemin özelliğini oluşturur.
Bu dönem 12 - 21 yaşları arasını kapsar. Ancak, bu sınırlar kesin değildir. Bu çağa girme veya tamamlama zamanları kişilere göre değişir. Kız çocuklan, bu döneme erkek yaşıtlarından ortalama 2 yıl önce girer ve gelişmelerini de daha önce tamamlarlar. Mesela, bir kız çocuğu LO yaşında bu 4öneme girip 11 - 12 yaşlannda ilk adetini görebileceği gibi, tamamen normal olan diğer bir kız çocuğu 16 - 17 yaşına yaklaştığı halde henüz ilk adetini görmemiş ve gelişmesini tamamlamamış olabilir. Gelişmedeki bu farklar
bazen gencin kendisini yaşıtlarıyla karşılaştırarak gelişme derecesi bakımın- .'
dan gereksiz yere kaygı duymasına sebep olabilir. .
Büyüme, genetik ve çevre faktörlerinin etkisi altındadır. çevre faktörleri arasında yeterli ve dengeli beslenmeyi, gerekli de!3teğin sağlanmasını ve
hastalıklardan korunmayı sayabiliriz. i
Kişiler, bu devre içinde gerek hız, gerekse çeşitli vücut kısımlarındaki büyüme ve gelişmenin tamamlanma süreleri bakımından farklılıklar göster¬mekle birlikte bu dönemin genel özellikleri şunlardır:
BOY: Bu dönemde erkekler 10 - 30 cm. (ortlama 20 cm) uzarlar. Bir yıla düşen en fazla boyartışı, ortalama 10 cm. kadardır. Hızlı büyüme, kızlarda erkeklerden 2 yıl önce başlar. Kızlarda bu dönemde 10 - 20 cm kadar boy uzaması olur. 6ir yıldaki uzama en fazla 8 cm kadardır.
AGıRLIK: Bu dönemde 7 - 30 kg, ortalama 20 kg kadar ağırlık artımı olur. Ergenlik döneminde, iskelet, kas ve yağ dokulannın boyutlarında belirgin bir artış olmaktadır. Kas gelişmesi, erkeklerde kızlara oranla daha

fazla, yağ dokusu gelişmesi ise kızlardadaha fazla olur. Bu dönemde,
. karaciğer, böbrekler, pankreas, mide ve ince barsaklarda hızlı bir gelişme olduğu halde lenfatik dokunun (ak dolaşım) durakladığı belirlenmiştir.
HORMONLAR: Bu dönemde büyüme olayı, tiroid hormonu, androjen ve
östrojenlerin etkisi altında olup bu hormonların miktarlarında da artma
olmaktadır.Büyüme ve gelişme sırasında vücut kısımlarımn oranları da değişmektedir, Bütün bu değişikliklere ikincil değişiklikler denir. Temel değişiklik ise,üremeyi sağlayan bezlerin çalışmaya başlamasıdır. Erkek üreme bezlerinin horman salgılaması, ses değişikliği ve kıllanma gibi değişikliklere sebep olur. Bu 'bezler aynı zamanda sperm denilen ve dişinin yumurtalIklarında. (over) oluşan yumurtayı dölleyen hücreleri de yaparlar.
Bu dönemde, üreme organlarındaki (yumurtalık, rahim, testis, dış cinsel organlar) büyüme ve gelişme yönünden iki cins arasında farklılık görülür. Kızların erkeklerden yaklaşık 2 yıl önce büluğ çağına girmeleri sebebiyle cinselorganların gelişmesi kızlarda daha erken tamamlanır.

Büyüme Ve Gelişme

BÜYÜME VE GELİŞME

Çocukları büyüklerden ayıran en önemli özellik, sürekli büyüme ve gelişme içinde olmalarıdır.
Büyüme denildiğinde, vücut hacminin ve kütlesinin artımı, gelişme denildiğinde ise dokuların yapısındaki ve bileşimindeki değişiklikler sonucu biyolo¬jik işlevlerdeki olgunlaşma anlaşılır.
Yine, geçen yılki derslerinizden hatırlayacağınız gibi bu dönemler
sırasıyla şunlardır:
a. Bebeklik dönemi - Oral dönem (O -12 ay)
b. Özerklik dönemi - Anal dönem (1 - 3 yaş)
c. Oyun dönemi - Fallik dönem (3 - 6 yaş)
d. Okul dönemi - Latans dönem (6 -12)
e. Ergenlik dönemi - Delikanlılık dönemi (12 - 21 yaş)

Alkolun Etkileri Nelerdir

a. Zeka ve karar verme gücü üzerindeki etkileri:
(1) Karar verme yeteneğinin azalması
(2) Kendisini kontrol edebilme yeteneğinin azalması
(3) Aşırı sinirlilik, olayları büyütme, sağlıksız düşünme, suç eğilimi¬nin artması.

b. Kas kontrolünün azalması:
(1) Tepki zamanının uzaması
(2) Konuşmanın bozulması, dilin ağırlaşması
(3) Ellerde 'titremeler, kaslarda seyirmeler görülmesi

c. Duyu organları üzerindeki etkileri:
(1) Çift görme
(2) Görme bulanıklığı
(3) İşitmenin azalması, bu nedenle bağırarak konuşma
(4) Dengenin yitirilmesi, baş dönmesi

d. Bilinç üzerindeki etkileri:
(1) Hafıza kaybı
(2) Derin uyku
e. Diğer etkileri:
(1) Solunum hızının düşmesi
(2) Kalp atışlarında düzensizlik
(3) Kan basıncının düşmesi
(4) Vücut ısısının düşmesi

Vücut ısısını düşürücü etkisi şaşırtıcı gelmemelidir. Alkolün yarattığı zararlı ısının uzaklaştırılması sırasında vücut, kendi ısısını koruyabilme yeteneğini de kaybeder.
.
Alkolün yarattığı bir diğer tehlike, kazaların artmasına yol açmasıdır. Alkollü durumda araba kullanan kişi, usta bir sürücü olduğunu göstermeye çalışır. Alkolün verdiği güven duygusunun sonucu hem kendi hem de başkalarının hayatlarını tehlikeye atar.

Alkolikler arasında, cinayet işleme oranı daha fazladır.

Alkolun Etkileri Nelerdir

Alkol, alındıktan kısa bir süre sonra mideden emilerek kana karışır. Alkol sindirilmez, hiç bir kimyasal değişikliğe uğramadan doğrudan kana karışır. Emilimi midenin alt bölümünden olduğundan, barsağa geçmez. Besinlerle karıştığında emilimi biraz yavaşlayabilir. Kan, alkolü beyne, karaciğere, kaslara ve vücudun diğer organlarına iletir. Vücut bunu işlemek zorundadır. Alkolün işlenmesinden sonra bol miktarda ısı oluşur. Bu ısı, hiçbir zaman canlılığın gerektirdiği olayların sürdürülmesi için kullanılmaz.
Bu ısı, vücudun ısınmasına da katkıda bulunmaz, ava giden kişilerin veya soğuk havalarda alkol alınmasıyla duyulan sıcaklık duygusunun ilk sebebinden birisi, oluşan bu ısıdır. Bu ısı, vücut sistemlerine yararlı bir ısı değildir. Sıcaklık duygusunun diğer sebebi de, alkolün kılcal damarları genişletmesi ve kanın vücutta oluşan bu yararsız ısıyı dışarıya verebilmek için buraya hücum etmesidir. Alkol, aslında, insanları soğuktan koruyucu değil, aldatıcı bir sıcaklık hissi vermesi sebebiyle donmayı kolaylaştıran bir etkendir. .
Vücutta işlenmeyen, yani oksitlenerek ısıya çevrilmeyen alkol ne olur: Bu alkolün bir kısmı akciğerlerden buhar halinde dışarı atılır. Alkol içenlerin nefesinin alkol kokmasının sebebi budur. Yani, bu alkol kokusu, mideden değil, akciğerlerden gelmektedir. Alkolün bir kısmı ise, ter bezlerinden, deri birlikte atılır. Diğer kısmı ise, vücudu idrarla terk eder.
Alkol, midede ülser gibi zararlı etkiler gösterir. Ayrıca, vitamin kaynakları alkolü işlemek amacıyla tüketildiğinden gerekli vücut olayları için kullanılacak vitamin kalmaz. Sinirlerde iltihabi değişiklikler görülür. Bunlar, reflekslerin azalmasına, görme, işitme, dokunma gibi duyuların zayıflamasına sebep olur.
Alkolden beyincik de etkilenir. Beyincik, dengemizi yönlendiren organdır. Alkol alanların sallanarak, yalpalayarak yürümelerinin (sarhoş yürümesi) sebebi beyinciğin denge üzerindeki etkisinin kalkmasıdır.
Alkol, ruhsal ve fiziksel çöküntüye sebep olur; kişileri kendine bağımlı kılar; sürekli karamsar ve yorgun insanlar haline getirir. Alkolün, davranış üzerinde,de olumsuz etkisi vardır. İnsanlar, tehlike belirtisini gördüklerinde hemen bir savunma tepkisi gösterirler. İnsanın, sinirleri, beş duyusu ve beyni ne kadar sağlıklı çalışırsa, kişinin tepki süresi de o kadar kısa olur. Oysa alkoliklerde, tepki süresi uzar, alkollü dönemde ileri derecede kaybol Alkollü kişilerin kesinlikle araba kullanmamaları gerektiğini hepimiz biliriz. Çünkü, tepki süreleri uzadığından, acil bir durumda doğru davranış gösteremediklerinden, hem kendilerinin hem de başkalarının hayatlarını tehlikeye atarlar.

Alkollu İçecekler Nelerdir

Şaraplar, bir takım mayaların meyve suları üzerindeki etkileri ile
meydana gelir; genellikle % 10 - 20 oranında alkol içerirler. Bira cinsi içeceklerde alkol oranı daha azdır. Bunlar mayaların, malt ve tahıl cinsi maddeleri içeren bir kütle üzerine etkisiyle yapılmaktadır. Ayrıca, rakı, viski. cin, votka gibi değişik işlemlerden sonra distilasyonla elde edilen içkiler de vardır.

Alkolizm Alkol Nedir

Çoğu kişi, arkadaşlarından görerek alkole başlar. Sağlıklı düşünen bir kişi kötü alışkanlıkları olanları değil, iyi davranışları Örnek almalıdır. Bazı alkolikler, içki içmenin, toplum içince kendilerine saygınlık kazandıracağını ileri sürerler. Bazıları, yalnızlıktan, üzüntüden veya neşeden içtiklerini söylerler. Bunların hiçbiri gerçek sebep değildir. Gerçek sebep, alkol bağımlı¬lığıdır. Alkolizm, kişilerin alkolün pençesine düşerek artık, alkol almadan duramamalarıdır. Bu kişiler, şu veya bu gerekçe ile alkol almak için fırsat kollarlar. Alkolikler, gelirlerinin bir kısmını sürekli alkole verirler. Böylece, ekonomik durumları bozulur. Çevreleri ile ilişkilerini bozarlar. Toplumdaki yerlerini yitirirler. Bunlarda suç işleme eğilimleri yüksektir. Çoğu gazete haberinde, "sarhoştum, birden sinirlendim, gerisini hatırlamıyorum" şeklin¬deki çaresizlik ifadelerini okuruz. Bütün bunlar, alkolün sonuçlarıdır. Böyle kişiler, yalnızca aileleri için değil, aynı zamanda toplum için de birer sorundurlar. ¬
Alkolik kişiler, psikolojik olarak alkole bağımlıdırlar. Ancak, zararlarını anlayıp hekimlerin yardımlarını isterlerse alkolün pençesinden kurtulabilir¬ler. Yoksa bu kişiler kısa sürede hayatlarını yitirirler.
Alkolizmde en önemli husus birçok alkol tutkununun, içkiye olan düşkünlüklerini sorun olarak kabul etmemeleri ve durumlarını birtakım geçersiz mazeretin arkasına sığınarak geçiştirmeye çalışmalarıdır. Alkolizmden kurtulmak için, alkoliklerin bir arada bulunduğu ve birbirlerine alkolü bırakma konusunda destek oldukları kuruluşların da yararı olabilir.
Alkolü bırakmak isteyenler, önce kendilerini sarhoş edecek kadar içmekten vazgeçmeye çalışmalıdırlar. İçki konusunda yarışmaktan kaçınma¬lı, içki ikramlarını reddetmeyi alışkanlık haline getirmeli, sevinç, üzüntü gibi durumları, içki içmek için bahane etmemelidir. Alkolü, bütün bunlara rağmen bırakamıyorlarsa, ilgili sağlık kuruluşlarına başvurmalıdırlar.

Alkol Kullanılan Yerler

Alkol birçok maddeyi kapsayan genel bir terimdir. Dünyada 800'e yakın alkollü içecek vardır.
Alkol, tıpta mikrop kıncı özelliği sebebiyle kullanılan bir maddedir. Donmayı engelleyici özelliğinden dolayı oto motorlarının donmasını önleyen maddeler (antifiriz) içine de katılır. Ancak, bu tip alkoller, çok zehirli olduğundan içilmez. Alkoller, yüzlerce türü olan bir kimyasal gruptur. .
Kimyasal olarak alkol, alkol kökünün sonuna OH gelmesiyle tanınır. İçkilerde kullanılan alkol, etil alkol denilen tipidir. Etil alkol mayaların karbonhidratlar (şekerler) üzerine etki etmesiyle yapılmaktadır. Dünyada, içerisinde karbonhidrat bulunan çeşitli maddelerden (buğday, arpa, mısır, üzüm vb.) alkollü içecek yapılmaktadır. Her ülkede yaygın kullanılan değişik tipte alkollü içecekler vardır. Bunlar, içlerindeki alkol miktarlarına göre değişik sertlik derecelerindedir. İspirto veya metil alkol, odundan, şeker pancarından vb. yapılmaktadır. İspirto veya metil alkolün içilmesi kısa sürede körlük yapar. Dumanı dahi insanlarda sakatlıklara yol açmaktadır. Özellikle kaçak içki yapanlar, ucuz olması nedeniyle metil alkolü kullanırlar. İkisinin de alkol tadını taşıması nedeniyle ispirto ve metil alkol bulunduran diğer maddeleri içen kişilerde de görme sinirinin tahribi sonucu körlükler gelişir. Etil alkol, yani içkilerde kullanılan alkol de körlük yapar. Ancak, görme siniri üzerindeki etkisi daha geç ortaya çıkar

Alkol Ve Beslenme

Alkolün iştahı arttırdığı sanılır. Alkol içenler nitelik olarak değil, nicelik olarak çok yerler. Vücudumuz kötü ve yararsız bir yakıt almıştır. Birlikte yenilen kuru yemiş vb. yağlı ve yine yararsız ısıveren maddelerin alınması, yangının üzerine alev püskürtmekten başka bir şey değildir. Midenin iç yüzeyini kaplayan mukoza tabakası üzerindeki tahriş edici etkisiyle alkolik¬lerde doyma duygusu da azalır ve alabildiğine yiyen, sağlıksız kişiler haline gelirler. Alkolün beyin üzerindeki olumsuz etkileri sağlıksız ve yararsız besinlere olan eğilimleri arttırır. Kişi alkol aldıktan sonra hiçbir şey yemek istemez; başı ağrır; midesi bulanır. Vücudun, alkolün zararlı etkilerinden bir kısmını da olsa azaltabilmek çabası içerisinde bulunduğu dönemde, temel besinlerden hiçbirisi alınamadığından, alkolün yüzlerce zararına bir yenisi daha eklenmiş olur. Alkolün sağlık ve iştaha hiçbir olumlu katkısı yoktur. Karaciğer, alkolün işlenmesi ve zararlı yan ürünlerinin uzaklaştırılabilmesi için bütün kaynaklarını seferber eder. Kısa sürede yorulan karaciğer artık, görevini yapamaz duruma gelir, sertleşir. Buna siroz, hastalığı diyoruz.

Bu hastalıkta karaciğer, önce alabildiğine büyür, sonra büzülerek sertleşir. Siroz hastalığı başka sebeplerle de meydana gelebilir. Ancak, alkol içenlerde siroz olma ihtimali sekiz defa daha fazladır. Bu durumdaki karaciğer artık görevini yapamayacağından kişi, hayatını kaybedebilir.

Alkoliklerde, 'başlangıçta, karaciğerde yağlanma görülür. Bu, karaciğe¬rin görevlerini yapabilmesini engelleyen bir durumdur. Karaciğer bir takım zararlı maddeleri zararsız duruma getirerek safra ile atar. Ama yağlanmış karaciğer bu görevi yapamayacağından zararlı maddeler doğrudan kana karışır. Bunlar, beyin ve diğer merkezi sinir sistemi bölümlerini etkileyerek kişinin düşünme yeteneğini de azaltır.
Her beş alkolikten birinde, vitamin eksikliği görülür. Tiamin (B1) eksikliği, beriberi denen sinir sistemi hastalığına sebep olur. Niasin eksikliği ise, deride ve sinir sisteminde bozukluklar yaratarak el ve ayak felçlerine yol açan pellagra hastalığına sebep olur.

Bir kısım içkilerin vitamin içerdikleri doğrudur. Mesela, birada B grubu vitaminler vardır. Ancak, bir bardak bira ile alınan B vitamini, onun vücutta işlenmesi sırasında gerekli olan vitamini karşılayamadığı gibi, onun onda biri bile değildir.

Alkol Ve Alkollu İçecekler

Günümüzde bulaşıcı hastalık salgınlarının çözümüne yönelik önlemler alınırken, ülkelerarası salgın diyebileceğimiz başka nitelikli sorunlar da ortaya çıkabilmektedir. Bunlardan birisi de alkol alışkanlığıdır. Bu hastalı¬ğın yarattığı sorunlar kişileri olduğu kadar toplumu da ilgilendirmektedir.
Alkol, sinir sistemi, düşünce ve karar verme yeteneği üzerine etki yaparak iş verimini düşürür. Hayati organları tahrip eder. Toplumların en değerli varlığı olan insan gücünü yıpratır. Birçok kişinin en verimli çağında hayatını kaybetmesine, kazalara ve ekonomik kayıplara yol açar. Yuvalar yıkılır, cinayetler işlenir, suçlar artar.

Alkol Nasıl Bırakılır

İçindeki alkol oranının az olması sebebiyle, sanki bira gibi hafif alkollü içkilerin daha az zararlı olduğu şeklinde yanlış bir kanı vardır. Oysa, bira dahil bütün hafif alkollü içkiler, en az, alkolü fazla olan içkiler kadar tehlikelidir. Ayrıca, bira, şampanya gibi gazlı - köpüklü içkiler alındığında alkolün mideden emilimi ve kana karışması daha hızlı olmaktadır. Biranın etkisinin çabuk görülmesinin sebebi budur; Bira, alkole dayanıksız kişilerin alkole alışarak ileride gerçek alkolik olmalarını sağlaması yönünden önemlidir. Bira, alkolizmin başlangıcıdır. Bazı kişiler biranın idrarı arttırdığı gerekçe¬siyle böbrek taşlarının düşürülmesinde yararlı olacağını ileri sürerler. Biranın, böbrek hastalıklarına yararı bir yana, böbreklerin çalışmasını bozduğu bir gerçektir. Ayrıca, birada, köpürtücü olarak kullanılan kobalt da, ölümlere sebep olan bir maddedir.